MagazinNişantaşı
  • Magazin
  • Yaşam
  • Kültür Sanat
  • Gezi
  • Çevre
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Eğitim
  • Sinema
  • Künye
No Result
View All Result
  • Magazin
  • Yaşam
  • Kültür Sanat
  • Gezi
  • Çevre
  • Sağlık
  • Teknoloji
  • Eğitim
  • Sinema
  • Künye
No Result
View All Result
MagazinNişantaşı
No Result
View All Result

Hepimiz aynı taraftayız

17 Temmuz 2022
in Kültür Sanat
Hepimiz aynı taraftayız
Facebook'ta PaylaşTwitter'da PaylaşLinkedin'de PaylaşWhatsapp'ta Paylaş

Yılmaz Erdoğan’ın 20 yıl sonra kaleme aldığı ilk tiyatro metni sahnede 15 yıl sonra Demet Akbağ’ın performansıyla buluşunca “Aydınlıkevler” hem ikilinin tiyatro dilini özleyenler hem de “Bir Demet Tiyatro” efsanesinin ne olduğunu anlamak isteyen gençleri buluşturuyor.

Sene 1975. Yer, Ankara Aydınlıkevler. Demet Akbağ’ı ilk kez tiyatro sahnesinde izliyorum. Onu görür görmez çocukluğumun salı akşamlarının Lütfiyesi, Feriştah yengesi, Züleyhası zihnime doluşuyor… Kim bilir belki ben bile artık Lütfiye’den büyüğümdür… Demet Akbağ, Zühre babaanne olarak karşımızda. Köklü geçmişinden bugüne ara ara gelebilen biri o. Torunu ile birlikte yakacak almakta bile zorlandıkları bir yoksulluğu paylaşıyorlar. Hem öyle kader diyerek falan da değil. Yeri geliyor suç ortağı oluyorlar yeri geliyor fakirliklerine toz kondurmuyorlar. Ayhan, ‘70’ler Türkiye’sinde “sağ”a, “sol”a bulaşmadan okul okumaya çalışıyor. Bir yandan da ailesinin onu emanet ettiği babaannesi Zühre’ye bakıcılık yapıyor. Ayhan’ın okul arkadaşı Muzaffer, Yılmaz Erdoğan’ın efsaneleşen yan karakterlerinden biri olmaya aday. Öylesine komik ve gerçek ki onun sınıf arkadaşınız olmadığını kimse söyleyemez! Mahalle, Erdoğan’ın “Bir Demet Tiyatro”dan aşina olduğumuz absürtle gerçeğin kesişim noktasında dolaşan karakterleriyle dolu. Onlardan biri de Süreyya. Mahallenin hayalperest ve yetenekli ressamı rolündeki Salih Bademci hayat verdiği Süreyya olarak iz bırakacak bir performans sergiliyor. Hele de duvarın üzerindeki tiradını dinlerken aşka da devrime de bir kez daha inanıyor insan. Süreyya’nın aşkından divane olduğu Sülün ise aşkın karın doyurmadığına erkenden aymış. Elini sıcak sudan soğuk suya sokmayacak, ayağını yerden kesecek bir talip yeter de artar ona…

Yoksulluğu da umudu da böylesine bol bir yer “Aydınlıkevler”. Mahallece gül gibi geçinip giderlerken bir duvar musallat olur onlara. Zühre ve Ayhan’ın evlerinin camları bir süre önce mahallede inşa edilen ve ardı bilinmeyen duvardan gelen gizemli cisimler tarafından kırılır. Duvarı Amerikalılar inşa etmiştir ve duvarın öte tarafından gelen yuvarlak ve beyaz sert cisimler Zühre ve Ayhan’ın soğuktan donmamak için bulduğu sayısız yaratıcı çözümü sonuçsuz bırakır. Ne muhtarın ne de polisin bir yanıtı vardır olup bitene. Yanıtsa, gençlerin en çok istediği şeydir. Ayhan ve Muzaffer bir gün korkularını yener ve duvarın ardına gider. Onların duvarın ardında uğradığı şiddet, mahallede başını Zühre’nin çektiği küçük çaplı bir devrime dönüşür. Yönetmen Serdar Biliş’in, mekânın ve zamanın değişimini dönen bir mekanizma üzerinde kurduğu dekorla anlatması oldukça pratik ve başarılı. Müziklerse başta ilk Eurovision maceramız Semiha Yankı’nın “Seninle Bir Dakika”sı olmak üzere bizi bir yerlerden yakalıyor. Sobanın üzerinde kızaran ekmekler, radyo tiyatrosu… Yılmaz Erdoğan, “Aydınlıkevler”de de nostaljik öğeleri yine oldukça başarılı kullanıyor. 

Gençler tiyatrocu Yılmaz Erdoğan’la tanışıyor

“Aydınlıkevler”i izlerken insanın içini sımsıcak bir duygu kaplıyor. Peki, bu sıcaklık yani “Bir Demet Tiyatro”lu salı akşamları ekranlara kitlenmeyen, o dönemleri yaşamamış olanlar için bir şey ifade eder mi? Kesin bir şey söylemek zor. Oyunun önermesi Erdoğan’ın dilini sevenler için oldukça cazip ama yeni tiyatro izleyicisi için hikâye ya da reji açısından yepyeni bir şey olduğunu söylemek güç. Bu açıdan tiyatrocu Yılmaz Erdoğan’la ilk kez tanışacak seyirciler için “Aydınlıkevler” “Woww” demeyecekleri ama kesinlikle sevecekleri bir oyun olacaktır. Hani bazen uçmaya kaçmaya değil de bir parça duyguya ihtiyaç vardır ya… “Aydınlıkevler” belki de en zor olanı başarıyor: Herkesi aynı duyguda buluşturuyor. Tıpkı Zühre’nin mahallede, Don Kişot’un tüm dünyada yaptığı gibi.

 

Previous Post

‘Mona Lisa’ küresel ısınma mücadelesinde

Next Post

Bir yabancılaşma hikâyesi

Şimdili zamanın hikayesi
Kültür Sanat

Şimdili zamanın hikayesi

Yirmi dakikalık bir şans
Kültür Sanat

Yirmi dakikalık bir şans

‘Ruhunda sanat var’
Kültür Sanat

‘Ruhunda sanat var’

Sinema doğudan doğudan esiyor
Kültür Sanat

Sinema doğudan doğudan esiyor

Hayatın ve sanatın sonsuz döngüsü
Kültür Sanat

Hayatın ve sanatın sonsuz döngüsü

Bir yaşam bin duygu
Kültür Sanat

Bir yaşam bin duygu

Next Post
Bir yabancılaşma hikâyesi

Bir yabancılaşma hikâyesi

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

No Result
View All Result

Son Yazılar

  • Oyuncu Levent İnanır’dan yıllar sonra gelen itiraf: ‘Dayım Kadir İnanır yüzünden çocukluğumu yaşayamadım’
  • Alec Baldwin’in avukatından ‘FBI raporu’ açıklaması: ‘Yanlış yorumlanıyor’
  • Türk gezgin, 11 günde sadece su içerek yaptığı doğa yürüyüşüyle ilke imza attı
  • Ümit Okur: Adı gibi duygulandıracak
  • ‘ices.app’ uygulaması TEKNOFEST KARADENİZ finalinde

Son Yorumlar

    MagazinNişantaşı

    Güncel ve son dakika magazin haberleri televizyon dünyasından haberler ünlülerin hayatından dedikodular anlık gelişmeler ve magazin haberleri için tıklayın

    Instagram’da Magazin Nişantaşı

    • Ünlü şarkıcı R Kelly
    • ABD
    • Survivor Atakan Arslan

    En Son Haber

    Oyuncu Levent İnanır'dan yıllar sonra gelen itiraf: 'Dayım Kadir İnanır yüzünden çocukluğumu yaşayamadım'

    Oyuncu Levent İnanır’dan yıllar sonra gelen itiraf: ‘Dayım Kadir İnanır yüzünden çocukluğumu yaşayamadım’

    © 2021 - Tüm Hakları Saklıdır.

    No Result
    View All Result
    • Magazin
    • Yaşam
    • Kültür Sanat
    • Gezi
    • Çevre
    • Sağlık
    • Teknoloji
    • Eğitim
    • Sinema
    • Künye

    © 2021 - Tüm Hakları Saklıdır.