Vücudumuz, yaşamımız için hayati önem taşıyan trilyonlarca bakteriye ev sahipliği yapıyor ve bu bakterilerin çoğu bağırsakta bulunuyor. Peki her antibiyotik aldığımızda vücudumuzun bu önemli kısmına kalıcı olarak zarar mı veriyoruz?
Imperial College London‘da kolorektal cerrahi uzmanı James Kinross, bağırsak mikrobiyomunu “mikrobiyotik yaşam formlarından ve vücudun içinde kendilerini sürdürmek için ihtiyaç duydukları her şeyden oluşan karmaşık bir ağ” diye tanımlıyor.
Bağırsak mikrobiyomu, bağışıklık sistemini düzenleyerek ve sindirime yardımcı olarak sağlığımızı korumada önemli bir rol oynuyor. Ancak uzmanlar antibiyotiklerin bağırsak mikrobiyomlarımıza yönelik en büyük tehditlerden biri olduğu görüşünde.
Bakteriyel enfeksiyonları tedavi etmek ve önlemek için yaygın olarak kullanılan antibiyotikler, modern tıbbın temel taşları arasında. Fakat vücudumuzdaki enfeksiyona neden olan bakterileri hedef alma sürecinde bu ilaçlar yanlışlıkla diğer önemli bakterileri de yok edebiliyor.
2000-2015 yılları arasında küresel antibiyotik kullanımının yüzde 65 oranında arttığı düşünülüyor.
Bilim insanları, antibiyotiklere giderek artan bağımlılığımızın sağlık üzerindeki etkileri konusunda endişeleniyor.
Bu endişe iki yönlü: Hem bağırsak mikrobiyomumuza verilen hasar, hem de antibiyotiğe karşı artan bakteri direncinden korkuluyor.
ABD’nin St Louis kentindeki Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi‘nde laboratuvar ve genomik tıp profesörü olan Gautam Dantas, “Antibiyotikler bağırsak mikrobiyomumuzu oluşturan karmaşık ekosistemi bozuyor ve bunu yaparak hayatta kalan bakterilerin dirençli genlerini patojenlere aktarma riskini artırıyor” diyor.
Bağırsağın sağlığı için bakteri popülasyonunun çeşitli olması son derece önemli. Ancak antibiyotikler, doğrudan enfeksiyona neden olan patojenik bakterileri öldürecek kadar seçici olamadığı için bakterilerin tümünü hedefliyor.
Dantas, “(İlaçların) kasıtsız etkileri de var. Yabani ot enfeksiyonundan kurtulmaya çalıştığınız bir ormanı düşünün. Antibiyotik kullanarak iyi ve kötü otların tümünü öldürecek şekilde ormanın tamamını imha ediyorsunuz” diye konuşuyor.
Bilim insanları, enfeksiyon geçiren ve ardından antibiyotik tedavisi gören kişilerin mikrobiyomlarını geriye dönük olarak incelediklerinde, mikrobiyom çeşitliliğinin birkaç ay içinde büyük ölçüde düzeldiğini tespit ediyor.
Ancak Dantas, bazı kişilerde iyi bakterilerin hiçbir zaman geri dönmediğini söylüyor.
Dantas’ın araştırma ekibi, laboratuvarlarına bağlı çocuk hastanesinde tedavi gören çocuklardan toplanan dışkı örneklerini inceliyor. Bu örnekler rutin olarak herhangi bir enfeksiyon ve antibiyotik tedavisinde önce alındığı için daha sonra antibiyotik tedavisi gören çocuklardaki değişiklikleri izlemeleri mümkün.
Bu örnekleri iki grup bebek arasında antibiyotik sonrası bağırsak mikrobiyomunda meydana gelen değişiklikleri karşılaştırmak için kullanan Dantas, “Yetikşinlerde antibiyotik tedavisinden sonra gördüklerimizi bebeklerde daha şiddetli bir şekilde görüyoruz. Mikrobiyom çeşitliliği azalıyor ve ilaca dirençli genlerde büyük artış yaşanıyor” diyor.
Antibiyotiğin etkileri kişiden kişiye farklılık gösterse ve yaşımıza bağlı olsa da, bilim insanları tek bir dozun bile kalıcı etkilere yol açabileceğini söylüyor.
Imperial College’den James Kinross, “Bazı insanlar antibiyotiklerden kaynaklanan hasara karşı çok hassas. Antibiyotik aldıklarında bu kişilerin mikrobiyom ekolojisi önemli ölçüde değişecek ve asla önceki haline geri dönmeyecek” diyor ve devam ediyor:
“Bağırsaklarımızdaki çeşitliliği kaybediyoruz ve yüz binlerce yıldır yaşamımızı sağlayan önemli mikroplar eşi benzeri görülmemiş bir hızda kayboluyor.”
Ancak bilim insanları hala antibiyotik kullanımının bağırsak mikrobiyomu üzerindeki etkisinin uzun vadeli sağlık sonuçlarını çözmeye çalışıyor.
DIRENÇ KAZANMA RISKI
Kinross, “Antibiyotiklerin mikrobiyom fonksiyonunu her yönden etkileme kapasitesine sahip olduğunu biliyoruz. Sadece bakteri sayısında azalmaya yol açmakla kalmıyor, ilaçlar aynı zamanda mikropların işleyişini de henüz anlayamadığımız şekilde etkiliyor” diyor.
Yani antibiyotiklerin sadece bağırsak bakterilerini değil aynı zamanda bağışıklık sisteminin gelişimini de etkilediğinden endişeleniyor.
Yapılan bilimsel çalışmalar, devamlı antibiyotik kullanımının kümülatif etkiye sahip olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda geniş spektrumlu antibiyotiklerin de daha çok etkiye sahip olduğuna işaret ediliyor.
Uzun süreli antibiyotik kullanımının bir diğer sonucu ise direnç kazanma riski.
Bir bakteri popülasyonu antibiyotiğe maruz kaldığında, dirençsiz genlere sahip olanlar genellikle ölüyor.
Ancak çevreden aldıkları genler veya kendiliğinden ortaya çıkan mutasyonlar sayesinde direnç kazanan bakteriler hayatta kalabiliyor.
Bu durumda antibiyotikler aktif olarak dirençli bakterileri seçiyor. Patojenik bakteriler ise bu adaptasyondan faydalanabiliyor.
Dantas bu durumu şu şekilde açıklıyor:
“Her antibiyotik kullandığımızda, bağırsak mikrobiyomumuzun ilaca dirençli genler açısından zenginleşmesi riskini orantılı olarak artırıyoruz. Böylece patojen yeniden ortaya çıktığında bağırsaktan bu dirençli genlerin bazılarını alabiliyor.”
Oxford Üniversitesi’nde evrim ve mikrobiyoloji profesörü olan Craig MacLean, bu sürecin bağırsakla sınırlı kalmadığını söylüyor.
MacLean, “Dirençli bakteriler bağırsaktan vücudun diğer bölgelerine hareket edebiliyor, dolayısıyla bağırsakta olup bitenler vücudumuzun geri kalanını da etkiliyor” diyor.
BESLENME ALIŞKANLIKLARIMIZ NEDEN ÖNEMLİ?
Antibiyotiklerin hem zararlı hem de hayat kurtarıcı etkisi, dünya çapında bilim insanlarını rahatsız eden en büyük ikilemlerden biri.
Tek bir çözüm olmamakla beraber antibiyotik kullanımının sağlığımız üzerindeki zararlı etkilerini en aza indirmeyi sağlamanın bazı yolları var.
Kinross, “Antibiyotikler milyonlarca hayatı kurtaran muhteşem ilaçlar. Bu çok değerli kaynakları kullanmaya devam etmemiz gerekiyor ama nasıl doğru şekilde hedefleyeceğimizi anlamamız lazım” diyor.
MacLean’e göre bilim insanları artık vücudun belirli bölgelerini hedef alan antibiyotiklerin yanı sıra belirli bakterileri hedef alan antibiyotikler üzerinde de çalışıyor.
Leeds Üniversitesi‘nde bağırsak mikrobiyolojisi profesörü Anthony Buckley ise şu anda elimizdeki en büyük aracın diyetimiz olduğunu söylüyor.
Buckley, “Beslenme, insan mikrobiyomunun oluşmasının ardındaki en büyük itici güçlerden biri” diyor.
Leeds Üniversitesi Tıp ve Sağlık Fakültesi’nde araştırmacı olan Ines Moura ise “Yediklerimizin çeşitliliği genellikle bağırsaktaki mikropların çeşitliliğiyle ilişkili. Bu yönde özellikle lifli yiyeceklerin olumlu bir etkiye sahip olduğunu görüyoruz” diye konuşuyor.
Buckley’e göre mikroplar lifli yiyecekleri sindirerek kolonu kaplayan hücrelere enerji sağlayan kısa zincirli yağ asitleri üretiyor.
“Antibiyotik kullandığınızda bu kısa zincirli yağ asitlerini üreten mikroplar tükeniyor ve iyileşmeleri zaman alıyor” diyen Buckley devam ediyor:
“Lif tüketiminin bu mikropların yeniden büyümesi ve kısa zincirli yağ asitleri üretmesi için bir zemin sağladığına inanıyoruz.”
Her antibiyotik kullandığımızda vücudumuzun enfeksiyonla savaşma yeteneğini tehlikeye atıyoruz ve böylece antibiyotiklere olan bağımlılığımızı artırıyoruz.
Kinross, “Antibiyotiklere güvenmeyip bunun yerine sağlıklı beslenerek iç ekolojimizin dirençliliğine odaklanmak gerekiyor. Özellikle de antibiyotiklerin en fazla zarara neden olduğu çocukluk çağında” diyor.