İşte son gün. Bir sanat etkinliğinin en tatsız, en hüzünlü zamanı… Kimler ödül alacak acaba? Aslında, ekran doldurmaktan öte (eskiden mürekkep tüketmek derdik…) pek fazla anlamı olmayan, hiç de sevmediğim bir soru bu. Ancak, ödül almayı hemen hemen herkes istediğine, ödül verenler de bu ayrıcalığı genelde pek sevdiklerine göre, kaçış yok!
Gerçi, 1970’lerin o çılgın döneminde, Venedik’te ödüllerden arınmanın yolu denenmişti. Ancak, Cannes ve Berlin gibi diğer “büyükler” bu konuda ciddi bir dayanışma göstermeyince, Altın Aslan ödüllerine 1980’li yılların başından itibaren geri dönülmüştü.
Dönüş, o dönüş…
Mostralık elmalarla armutların, ayva ve diğer meyvelerle birlikte aynı kefelerde tartılması, içerdiği tüm haksızlıklara rağmen herkesin işine geliyordu…
Bir daha da, kimse köktenci değişimlere yeltenmedi zaten. Sadece, temelde adaletsiz olan bu yarış sisteminde bir dizi reforma gidildi, sonuçta jüriler çoğaltıldı…
Böylece, en azından benzer familyalara ait meyveler birbiriyle karşılaştırılmaya başlandı!
ÖDÜLLERİ OKUMAK…
Bu gece medyaya yansıyacak ödül yağmurunda sele kapılıp boğulmamak için, alın size küçük bir rehber.
1) Festivalin, ikisi yarışmalı, toplam dört resmi seçkisi var.
2) Ödüllü iki resmi seçkide bulunan filmleri (Ana Yarışma ve Ufuklar seçkileri) iki ayrı jüri değerlendiriyor.
3) Altın Aslan ödüllerini, Amerikalı genç (bir tutam da entel ve Fransız) yönetmen Damien Chazelle’in başkanlığında belirleyecek olan ana jüride yönetmenler çoğunluğu oluşturmakta: Jane Campion, Mia Hansen-Løve, Gabriele Mainetti, Martin McDonagh, Santiago Mitre ve Laura Poitras; yanlarında iki de oyuncu var: Saleh Bakri (Filistin) ve Shu Qi (Tayvan).
4) Bir noktada ikinci resmi program olarak tanımlanan “Ufuklar” (Orizzonti) seçkisinde, genç ya da az tanınmış yönetmenlerin farklı denemelerine, sanat sineması dediğimiz geniş yelpazede yer alan ve geleceğin sinemasının ayak seslerini dinlemeye çağıran, konulu ve belgesel filmler bulunuyor.
“Orizzonti Ödülleri”, İtalyan yönetmen ve senaryo yazarı Jonas Carpignano başkanlığında, dördü yönetmen toplam beş kişiden oluşan apayrı bir jüri tarafından belirlenecek.
Nehir Tuna “Yurt”, Selman Nacar da “Tereddüt Çizgisi” ile bu jürinin önünde adayları arasında bulunuyorlar.
5) Önemli üçüncü bir jüri daha var! Festivalin bağımsız iki yan seçkisi dahil (“Giornate degli Autori/Venice Days” ile “Settimana İnternazionale della Critica”) tüm seçkilerde yer alan ilk filmleri değerlendiren Luigi De Laurentiis jürisi.
Geçen yıl bu ödülü kazanan Fransız yönetmen Alice Diop başkanlığında, toplam beş kişiden oluşan bu jürinin önündeki ciddi adaylardan biri de Nehir Tuna…
6) Mostra yönetimi tarafından belirlenen bu üç resmi jüri dışında, ben diyeyim beş, siz bulun on, bazıları fırsatçı değişik jürilerin ya da izleyicilerin verecekleri ödülleri de hesaba katarsanız, ödül yağmurunda sırılsıklam olmanız çok kolay!
Bu tür yan ödüller arasında, ciddiye alınması gerekenler de var tabii; örneğin, sinema eleştirmenleri uluslararası örgütü FIPRESCI ile Kiliseler Birliği jürileri tarafından verilenler…
İLTİMAS GEÇİLECEK Mİ?
Kendimize bir parça şematik yaklaşım izni verip iki zıt grup oluşturmaya yeltenirsek, jürilerin benimsedikleri temel felsefeyle birlikte, öncelik tanıdıkları sanatsal çizgileri de belki daha kolay değerlendirebiliriz.
Örneğin, Altın Aslan ödül listesinin ilk sırasına Agnieszka Holland çıkarılırsa, Avignon Festivali’nin kurucusu tiyatro adamı Jean Vilar’dan esinlenerek sinemaya uyarlayabileceğimiz, pek de aşinası olmadığımız sınıflandırmayla, “vatandaş filmler” ön plana çıkarılmış olacaktır.
Hele hele, Amerikalı-Afrikalı kadın yönetmen Ava DuVernay’e de, alabildiğine akademik yarı belgesel filmi “Origin” (Kök) ile ödül sahnesinde bir yer bulunursa…
Öte yanda, geniş kitle sineması yandaşlarını doyuracak büyük yapımların ya da formatlanmış platform filmlerinin yönetmenleri (alfabetik sıralamayla: Luc Besson, Bradley Cooper, David Fincher, Matteo Garrone, Michael Mann…) onurlandırılsa, hele hele Sofia Coppola, içeriğiyle tek yanlı, sinema diliyle de sıradan, yavan bir film olan Elvis Presley biyografisi “Priscilla” ile ödül alırsa, Hollywood yandaşlarına iltimas edildiği ortaya çıkar…
Geriye kalıyor, Yorgos Lanthimos ile Pablo Larrain gibi, sınıflandırmalar ötesi iki has sanat adamı…
Danimarkalı yönetmen Nikolaj Arcel de aralarına katılıp, fazlasıyla hak ettiği hoş bir sürpriz yapabilir…
KLASİKLERİ İZLEMENİN TAM ZAMANI…
Ödüllere yönelik yapay heyecana pek kulak asmadan; gereksiz varsayımların ortaya atıldığı, anlamsız spekülasyonların yapıldığı bu son günü nasıl değerlendirmeli ?
En iyisi, zengin bir program sunan “Venezia Classici” seçkisinde sunulan sinema tarihinin en önemli klasik filmlerinden günün programında yer alan ikisini, Agnès Varda’nın (1928-2019) “Les Créatures” (Yaratıklar, 1966), Sergei Parajanov’un (1924-1990) da “Tini zabutykh predkiv” (Ataların Unutulmuş Gölgeleri, 1964) adlı yapıtlarını yeniden izlemek, ya da ilk kez görüp keşfetmek…